Cognitive Behavioral Treatment of Blood-Injection-Injury Phobia: A Case Report
1Hacettepe University, Department of Psychology, Ankara, Turkey
J Cogn Behav Psychother Res 2018; 3(7): 144-148 DOI: 10.5455/JCBPR.291081
Full Text PDF (Turkish)

Abstract

Blood-injection-injury phobia (BII) is a type of specific phobia that includes intensive anxiety and accompanying avoidance behaviors against medical procedures such as getting blood drawn, vaccination, having an injection, and injuries. Unlike other specific phobias, physiological responses (e.g., fainting), called vasovagal syncope, are encountered in blood-injection-injury phobia. Cognitive Behavioral Therapy (CBT) which is based on alleviating avoidance of the feared stimuli through exposure, modifying erroneous beliefs with realistic and adaptive ones in the treatment of blood-injection-injury phobia offers a highly effective approach. In addition to cognitive behavioral techniques, the use of applied muscle tension technique developed to prevent fainting response that may occur during exposure is suggested as an effective method of treating blood-needle-phobia. In this case study, formulation and the cognitive behavioral therapy process including gradual exposure combined with applied muscle tension techniques of a patient, diagnosed as injection phobia, is reported. Behavioral techniques such as applied muscle tension technique and gradual exposure; cognitive restructuring, imagery techniques, psychoeducation and homeworks were used in cognitive behavioral therapy process. After completing 16 sessions of cognitive behavioral therapy, it was observed that the patient started to get blood drawn, to have injections; patient’s anxiety level and avoidance of medical procedures decreased considerably and she did not experience syncope during medical procedures. As a result, it is thought that the applied muscle tension is a key factor for the efficacy of the exposure steps, and is important to combine it with other cognitive behavioral techniques.


Kan-İğne-Yaralanma Fobisinin Bilişsel Davranışçı Tedavisi: Bir Olgu Sunumu
1Hacettepe Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
Journal of Cognitive Behavioral Psychotherapies and Research 2018; 3(7): 144-148 DOI: 10.5455/JCBPR.291081

Kan-iğne-yaralanma fobisi kan verme, aşı olma, iğne yaptırma gibi tıbbi uygulamalara, yaralanmaya ve sakatlanmaya karşı duyulan yoğun miktardaki kaygı ve eşlik eden kaçınma davranışlarını içeren bir özgül fobi türüdür. Diğer özgül fobilerden farklı olarak, kan-iğne-yaralanma fobisinde vazovagal senkop adı verilen fizyolojik tepkilerle (örn; bayılma) karşılaşılmaktadır. Kan, iğne ve yaralanmaya ilişkin kaygının anlaşılması, eşlik eden düşüncelerin belirlenmesi, maruz bırakma ile kaygı yaratan uyarana karşı geliştirilen kaçınmaların ortadan kaldırılması ve hatalı bilişlerin gerçekçi ve uyumlu olan düşünceler ile değiştirilmesini esas alan Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), kan-iğne-yaralanma fobisinin tedavisinde oldukça etkili bir yaklaşım sunmaktadır. Bilişsel davranışçı tekniklere ek olarak, maruz bırakma uygulamaları sırasında ortaya çıkabilen bayılma tepkisinin önlenmesi amacıyla geliştirilen uygulamalı kas germe tekniğinin kullanılması kan-iğne-yaralanma fobisinin tedavisinde etkili bir yöntem olarak önerilmektedir. Bu olgu sunumunda iğne fobisi tanısı ile izlenen bir danışanın formülasyonu ve uygulamalı kas germe tekniği ile aşamalı maruz bırakma uygulamalarını içeren bilişsel davranışçı psikoterapi süreci yer almaktadır. Bilişsel davranışçı terapi sürecinde uygulamalı kas germe, aşamalı maruz bırakma gibi davranışçı tekniklerden, bilişsel yeniden yapılandırma ve imgeleme tekniklerinden, psiko-eğitimden ve ev ödevlerinden yararlanılmıştır. 16 görüşmeden oluşan bilişsel davranışçı terapi sürecinin sonucunda danışanın iğne olmaya, kan aldırmaya başladığı; tıbbi işlemlere ilişkin kaygı seviyesinin ve kaçınmalarının belirgin derecede azaldığı ve tıbbi işlemler sırasında bayılmadığı gözlenmiştir. Sonuç olarak; uygulamalı kas germe tekniğinin, kan-iğne-yaralanma fobisinin tedavisinde maruz bırakma aşamalarının etkinliğini artıran önemli bir davranışsal müdahale olduğu ve diğer bilişsel davranışçı teknikler ile birlikte uygulanmasının önem taşıdığı düşünülmektedir.