2Department of Psychiatry, Atatürk Training and Research Hospital, Ankara.
Abstract
Objective: According to the cognitive theory developed by Beck, cognitive distortions are important mediators for the onset and maintenance of depressive disorders. It has not been researched if these cognitive distortions are more frequently encountered during the depressive episode, or if they are trait-like features. This study aims to investigate this. The hypothesis of the study is that cognitive distortions are state dependent.
Method: Three groups of outpatients (n=178 patients in acute major depressive episode, n=168 depressive patients in remission, n=177 healthy controls) presenting to the psychiatry clinics of three different state hospitals were recruited for the study. The participants were diagnostically interviewed by the MINI according to the DSM-IV criteria. The participants were asked to complete the Cognitive Distortions Scale and the severity of their depression was measured by the Inventory for Depressive Symptomatology.
Results: According to the cognitive distortion subscales, except for the self-blame subscale, the acute depressive group scored the highest. Also it was found that the cognitive distortions of the depressive populations, except for the self-blame related ones, statistically differed from the healthy controls’. Self-blame related distortions were mood state dependent. Conclusion: The results have revealed that self-criticism, helplessness, hopelessness and preoccupation with danger related distortions had trait-like features, whereas self-blame related distortions were state dependent. This has clinical implications for the psychotherapeutic treatment of cognitive distortions in depression. Specifically, self-criticism related distortions should be managed during cognitive therapy for depression since the other subscales seem rather problematic.
2Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği, Ankara.
Amaç: Beck’in geliştirdiği bilişsel kurama göre çökkünlüğün ortaya çıkması ve devam etmesinde bilişsel çarpıtmalar önemli aracılar olarak görülmektedir. Bu çarpıtmaların olumsuz otomatik düşüncelere benzer şekilde çökkünlük dönemi süresince mi yüksek kaldığı, yoksa işlevsel olmayan tutumlara benzer şekilde süreklilik arz ederek çökkünlük dönemi dışında da sebat mı ettiği araştırılmamıştır. Bu çalışma ile bu eksikliğin kapatılması amaçlanmıştır. Çalışmanın varsayımı, çökkünlük dönemi gerileyip de yeniden iyilik haline dönüldüğünde bilişsel çarpıtmaların sıklık ve şiddetinde bir gerileme olacağıdır.
Yöntem: Araştırma için Mart 2012 – Mart 2013 tarihleri arasında Balıkesir Devlet Hastanesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Mersin Devlet Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümleri’ne ayaktan başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden kadın hastalar ve onlara eşlik eden kadın yakınlarına MINI yapılandırılmış tanı görüşmesi uygulanmıştır. DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre yüz yetmiş sekiz Majör Depresif Bozukluk, yüz altmış sekiz iyileşme döneminde olan Majör Depresif Bozukluk tanılarını karşılayan hasta ve herhangi bir eksen – I tanısı almayan yüz yetmiş yedi sağlıklı gönüllüden oluşan toplam beş yüz yirmi üç katılımcı sayısına ulaşılmıştır. Katılımcılara görüşmeciler tarafından çökkünlük belirtilerinin şiddetini sorgulayan Depresif Belirti Envanteri – Klinisyen Versiyonu uygulanmış ve katılımcıların Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği’ni doldurmaları istenmiştir. Ayrıca katılımcıların demografik verilerini sorgulayan bir form görüşmeciler tarafından doldurulmuştur. Toplanan veriler SPSS for Windows v17.0 kullanılarak istatistiksel olarak incelenmiştir.
Bulgular: Araştırmaya dahil edilen gruplar yaş, medenî durum ve eğitim düzeyi açısından farklılaşmadı. Çökkünlük şiddeti puanları açısından gruplar birbirinden ayırt edilebildi, en yüksek puanı değerlendirme anında çökkünlük dönemi içerisinde olanlar, en düşük puanı ise sağlıklı gönüllülerin oluşturduğu grup aldı. Bilişsel çarpıtmaları sorgulayan ölçek puanları açısından da, kendini suçlama alt ölçeği ortalama puanları hariç olmak üzere, benzer sıralama elde edildi. Bilişsel çarpıtmaların (kendini suçlama ile ilgili olanlar hariç) çökkünlük dönemi dışında da iyileşme dönemine girmiş bile olsalar çökkünlük yaşamış hastaları sağlıklı gönüllülerden ayırt ettiği görüldü. Kendini suçlamayla ilgili çarpıtmalarda ise çökkünlük dönemleri dışında sağlıklı gönüllülerle benzer puan alındığı, dolayısıyla çökkünlük dönemine bağımlı bir yükseklik görüldüğü anlaşıldı.
Sonuç: Araştırmanın sonuçları bilişsel çarpıtmalardan kendini suçlama alt ölçeği dışındaki çarpıtmaların bir kişilik özelliği olarak çökkünlük dönemi dışında da yüksek kaldığını, bu açıdan terapide benlik algısı, çaresizlik, umutsuzluk ve yaşamı tehlikeli görmeyle ilgili çarpıtmaların özellikle ele alınması ve iyilik hali sağlanması sonrasında da bu alanlardaki çarpıtmaların yakından takip edilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Kendini suçlamayla ilgili çarpıtmalar ise çökkünlük dönemine bağımlı olarak yüksek kalmakta ve iyilik hali sağlanmasıyla birlikte düzeyinde düşme ortaya çıkmaktadır. Araştırmanın bu kısmında klinik uygulamaya dair olası yansımalar da tartışılmıştır.